Ballıkayalar - İzmit



Bu hafta da havanın güzel olmasını herzamanki gibi fırsat bilerek Hasan'la yola koyulmak üzere benim evde buluştuk. Benim makina tam bir haftadır yattığı için marş basınca alır mı almaz mı dedik? Ama yüzümü kara çıkarmadı kereta. Makinayı az biraz ısıttıktan sonra yola çıktık. Yola çıkmadan önce en fazla Tuzla'ya gidip geliriz diye anlaşmıştık ama ani bir kararla İzmit Ballıkayalar a gidonu kırdık.

E - 5 te yolculuk her zamanki gibi Hasan'ın en sağ şeritten, E - 5'e kontrolsüz giren ve çıkanların arasında saatte 70 km/h süratle gitmek istemesine sekonder keyifsiz başladı. Baktım sağ şeritte 50 - 70 km/h süratlerde trafiğin içinde boğulacağız. İnisiyatifimi kullanarak geçtim en sol şeride. Ve açtım gazı 120 km/h sabit hıza.

Böylece sadece sağımıza dikkat etmek zorundaydık. Ama o da ne? Hasan 650 cc ve 80 HP lik motoruyla yine aynada gerilerde kalmaya devam ediyor. Ben de fazla forse etmedim aslında. Çünkü, hava baya soğumuştu. 100 km/h sürat üzerine çıkıldığı zaman gövdeye soğuk almasam da ellerim eldiven içinde dondu. Kışlık eldiven gerekli yani.

Allahtan evden çıkarken alt termali giymişim. Yoksa bacaklarım soğuk nekrozundan telef olurdu heralde. Zaten botun içinde ayaklarım resmen buz tuttu. Özellikle gece dönerken.

Ballıkayalar girişinde bir kere köpek tacizine maruz kaldık. İyice yavaşlayıp durunca köpek de duruyor. Sonra aniden topuk :D

Tabiat parkında yürüyüş yaptıktan ve zibille fotoğraf çektikten sonra akşam yemeğimizi köhne restoranda yedik. Canlı alabalık süper olmuştu. Canlı canlı yemedik tabi... Kiremitte alabalık... Şahane.

Dönüşün E-5 bağlantısına kadar GT650 kullandım. Hakkaten güçlü bir motor. Ama Durhasan'ın elinde gücünün 3 te birini ancak gösterebilmiştir heralde. Ayrıca motor baya heybetli. Ben bile kendimi üzerinde tuhaf hissettim. Gerçi bunda chopper kullanıcısı olmam da etkilidir.

E-5 den dönerken yol oldukça güzeldi. Sıkıştıran falan yoktu. Ama biz Tuzla'ya uğramayı kafaya koymuştuk. Tuzla da çay ve tavla sonrası yola koyulduk. Ama tavla oynarken hiç foto çektirmemiştik. Hemen fotoğraf çektirmemiş gerekliydi. Bu arada saat 21:00 olmuştu bile. sahil yolundan Maltepe'ye varınca. Bir kafeye girip hemen tavla istedik. Ama Tuzla'da perişan ettiğim Hasan'ın balını kırabilmek ne mümkündü. Adam sapan saçma hamlelerle 3-0 aldı maçı.

Akabinde fotoğrafları da çektirdikten sonra daha fazla evdekileri bekletmeden üşüye üşüye evlerimizin yolunu tuttuk.

Not: Trafikte o kadar nazik şöförler vardı ki. Yol hakkı onlarda olsa bile bizlere yol vermeye çalıştılar. Demek ki neymiş; trafikte araba kullanan herkes motorculara karşı pisikopat manyak değilmiş.

Şimdi resimlerle anlatım :d


Biz nereye gittik. Çok kolay... E-5 den İzmit yönüne go go go... Tavşanlı sapağından turn right, sonra geç to the bridge, Ballıkayalar villige yolunda go go go... Parka girerken price 4 lira.




Tuzladaki mekanda tavlayı fotolamayı unutunca Maltepe'de durup sembolik de olsa tavla oynamaya karar verdik. Ancak, gel gör ki; bu sembolik maç Hasan'ın inanılmaz balı yüzünden 3-0 Sinan'ın mağlubiyeti ile sonuçlandı.

Oyunu 5'e tamamlayacaktık aslında ama; saatin epey ilerlemiş olması yüzünden 3 te bitirdik.



Fotograf olayinin iyice b.kunu cikardık.









Durhasan'ın muhteşem samsung i900 cep telefonundan çakma fotoğraf makinasının şarzı ;) erkenden bitince benim zottirik samsung u800 kamerasına kaldık. E dolayısıyla gece çekimleri işte böyle dandik oldu. Ama şu da bir gerçek ki; kıyafetlerimizin reflektörleri epey randımanlı reflekte ediyor ışığı.





Tuzladan yola çıktığımızda farkına vardık ki; tavla oynarken fotoğraf çekilmeyi unuttuk. Sinan'ın 2 mars bir düzle 5 - 2 aldığı maçta rakip oyuncu Hasan'ın aldığı 2 oyun tamamen yanlış oynamasına rağmen inanılmaz ballı olmasına bağlanmıştır.






Ballıkayaların tek tesisinde alabalık yerken. Alabalıklar bundan daha taze olazdı heralde. Alabalık siparişi verince adam elinde file ile 2 tane tuttu geldi. Alabalıkları yerken hayatın felsefesini de yaptık... Hasan der ki; "ya işte hocam, hayat böyle bişey işte... az önce gölde yüzerken şimdi kiremitte alabalık oldu." Valla öyle ...





Karınca yuvaları.









Bu da nane. Açık konuşayım, iğrenç bir hatırlatma olacak ama; aklıma Ajdar'ın "nane" isimli çalışması geldi fotoğrafı çekerken. Nane nane nane nan na na nane...

Bu nane doğal ortamında uçurumun kenarındaydı. Bir ara uzanıp İstanbul'a evimize hatıra niyetine birkaç yaprağını getirelim mi acaba, diye düşündük. Ama nanenin jeopolitik yeri uçurumun kenarı olduğu için ve ordan aşağı bakarken başımız döndüğü için bunun iyi bir fikir olmadığına karar verdik. En iyisi naneyi gidip marketten almak galiba...


İşte Ballıkayalar'a gelmiş masum mühendis.













İşte rampa tırmanan, tırmanırken potansiyel enerjisini hesaplayan masum mühendis.













İşte ağaç görmüş masum mühendis. Çek çek çek çek... Işık kaçacak... Cmylmz (Gora)








Öyle bir haldeydik ki; doğada elinde fotoğraf makinası ile dolaşan Japon turist gibiydik. Fotoğraf olayının cılkını çıkardık.


Doğada poz veren masum mühendis.









Oradan akan suyun öyle zayıf göründüğüne bakmayın. Baya baya debili akıyor o su... Öyle ki; doğada yürüyüş yapan masum mühendis karşıya geçemedi.







Masum mühendis suyu geçmek için proje üretiyor.












Şahane değil mi?









Su tertemiz. Bir ara, yahu madem bu su akarsu... O zaman bunda kir mikrop olmaz dedik. Ama içmek için acele davranmadık. Çünkü yanımızda şişelenmiş erikli suyu vardı. Ehehe...







İşte burası da gölet. Yanında küçük ama lezzetli yemekler yapan bir tesis var. Fiyatlar hesaplı...








İşte Ballıkayalar... Bi ballar var orda...









Dağcılık, izcilik çekirgeleri bu kaya kulvarlarında becerilerini geliştiriyor. Ama ben şunu söyleyeyim ki; akıl karı iş değil. O kayalardan aşağıya bi uçsan, moleküllerine ayrılır valla insan... O derece yani.






İşte o yüzden adamlar uyarmış. Çocuklara sahip çıkın demiş. Biz de üzerimize düşen vazifeyi yaparak kayalara gelmiş masum mühendise sahip çıktık. Göz kulak olduk...







Ehehehe... sudan geçmeye çalışan masum mühendis. Ama geçemedi... Plan ister, proje ister... Yürek ister, bilek ister yaa....

Aslına bakılırsa Sinan da geçemedi... Aslında Sinan geçemeyince Hasan'da geçmek istemedi. Bir nevi Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık hesabı gibi oldu.

Ne zorlayacaz kendimizi.. Yerler zaten kaygan. Orada bi düşsek motorları orda bırakır taksiyle döneriz evimize. Islak ıslak o soğukta mümkünatı yok motora binilmez.



İşte göletten bir fotoğraf daha.









Bi fotoğraf daha... nasılsa dijital. Bas deklanşöre fütürsuzca.









Yerler sarı sarı yapraklarla kaplıydı. Çok ormantik bir ortam vardı yani.








Resimde de görüldüğü gibi deklanşörden parmağımızı kaldırmadık desek yalan olmaz.








Tamam da, gel de çekme kardeşim... Şu manzaraya bi bakın hele.









Bi ara Japon olma ihtimalimizi düşündük. Elde digital makina ile otu b.ku çeken Japon turistten ne farkımız vardı ki anjinsan...











Sarı yapraklar arasında bizim makinalar.









Baktım masum mühendisin beni çekeceği yok. Ben de self servis yaparım dedim...








Şu adama chopper motor sevdiremedim arkadaş. Al işte rahat rahat bin... Ayakların yere değsin.








Toplumcu gerçekçi sanatçı yanımız olmazsa olmaz. Baktım İzmit'e giderken E-5 kenarında bir fabrika bacası tütüyor. Ahanda dedim fotoğraf mevzusu çıktı... Hem de yapancılaşma üzerine. Sanatçı burada modern insanın içinde bulunduğu yabancılaşma olgusunu anlatıyor. Yaaa...





Yolda Mac Donalds da durduk... Para çekme faliyetleri. Hasanpaşa'nın saatte 70 km üzerine çıkartmadan sürdüğü 650 cc ve 80 HP lik canavarı bir süre test ettim. 250 cc sonrasında bacaklarımın arasında hakkaten bir canavar olduğunu hissettim. Gazı vermeye gelmiyor... Hemen deliriyor alet.





Bir de chopper sonrası bana epey yüksek geldi. Ancak performans olayında kesinlikle 650 cc nin farkını hissettim.








Ancak Hasanpaşa 80 HP lik performansı motoru 70 km/h süratlerde kullana kullana kesin düşürmüştür...









Paralanmayı bekleyen masum mühendis.













Hasanpaşa paralanmayı beklerken ben boj durur muyum hiç... Ben de bastım deklanşöre fütursuzca.









Hyosung GV 250 ve GT 650









Yola koyulmadan önce makinaları iyice doyurduk.









Çek çek çek çek... Işık kaçacak. Benzini bitik masum doktor.









Benzini bitik masum motorcu.














Karnını doyuran bir Hyosung GV 250. Nasıl da acıkmış...











Napolyon ne demiş? "Benzin, benzin, benzin."









Nihayet benim de fotoğraflarım çekilmiş. Gölet ve masum köylü.









Karşılıklı deklanşöre basmaca oynuyoruz.









Ahanda, bu bir meyve galiba... Yediğim zaman ada hem tatlı hem de ekşi bir tat bırakıyor. Birkaç tanesinin tadına baktıktan sonra, zehirli olmasın? diye yemeyi bıraktık.







Ultra köhne restoran.









Bu da Hasan'ın makro çekim denemeleri. Ama fonksiyon zengini Samsung i800 marka ve modelinde ne yazık ki makro özelliği yokmuş. Ya da Hasanpaşa bulamadı.







Süper manzara değil mi?










İnat ettik, Tuzla'da benim yendiğim oyunun fotosunu çekmedik ya, Maltepe'de hemen eylem planı yaparak bastık deklanşöre...

Çek çek çek...










Adam inanılmaz ballı... O kadar ki, zarları saçma sapan hamlelerle harcasa da adama zar geldi yahu.












Burda yan taraf acayip uçurumdu. Öyle böyle değil yani.









Çiçek böcek çekimi de yaptık. Gerçi bu ne çiçek ne de böcek... Bu ne biliyo musunuz? Bu, hani böyle uçuşan ipek gibi bi bitki vardır ya... İşte onun kozalağı.

Nasıl anlattım ama :d





Bu da hakkaten ebegümeci otuymuş. Hasan dediydi de; ben de inanmamıştım. Hade leyn, demiştim hatta.

Evde anama gösterdim, hakkaten ebegümeci otuymuş. Yapraklarına sarma yapılırmış ama biraz kıllı, yani tüylü olurmuş.





Yine uçurumun kenarındayım. Türkülerde bahsi geçen "yar" yani uçurum budur.










İşte yine halk arasında bahsi geçen bir deyim "kayalara gelmek"













Olm itiraf et.. Dünyayı ele geçirmeye çalışıyorsun, değil mi? Bu masum görünüşün altında işte böyle bir canavar var. :d











Kaya tırmanışı yapamasak da kendi çapımızda tırmandık işte.












Manzaraya bakar mısınız, süper değil mi?









Yine süpersonik bir manzara.









Burası da öyle.









Ehehe... Ben buradan karşıya geçemedim. Aslında geçerdim de riskli yahu. Bi düşme durumunda öyle bir ıslanırdım ki. O ayazda mümkün değil kuruyamazdım.







Gölet etrafınadan bir kare... Zaten o kadar çok foto çektik ki.









Öeh .. valla içim bayıldı.









Motoruyla mutlu mesut yaşayan masum insan... Sinan.









Motoruyla arkadaşça geçinip giden güzel insan Sinan...









Ateş parçaları... Buradan E - 5 e kadar GT 650 kullandım. Kullanadım da hakkaten at gibi makina bu. Bana GV 250 yetiyor valla... Büyük makinaya gerenk yok.

14 Kasım 2009