Bahçecik

Merhaba,

Hafta sonu nöbetlerinden nefret ediyorum. Mesela Cumartesi günü nöbetçi olduğunuzda bir sonraki haftaya dinlenemeden giriyorsunuz. Şöyle ki; Cuma akşamı işten çıkılır, Cumartesi sabahı nöbete girilir, Pazar sabahı nöbetten yorgun çıkılır, o yorgunlukla ne olup bittiğini anlamadan Pazartesi sabahı işe gidilir. Bu şekilde iki hafta sonu Cumartesi nöbet olduğu zaman kafadan üç hafta yorgun ve dayak yemiş gibi dolaşır durursunuz. Etrafınızdakiler de üzerinizde bulunan yorgunluktan mütevellit mallaşmış halinizi “çok okumaya” yorar. Neyse efendim, bizim işlerimizin hali düzelmez. En iyisi bütün dandik durumları bir kenara bırakıp hayatımızı nasıl maksimumda yaşayabiliriz, bunun hesabını yapalım.



Mesela bu Pazar nöbetten yorgun çıktım; ama hemen eve giderek yattım uyudum. Her ne kadar gece uykusu tadında olmasa da bütün bir günü evde sürünerek geçiremezdim… Enerjimi toplayıp acil eylem planını kurdum.



Saat 15:00’da kontağı çevirdim. Yola çıktığımda keyifli bir yolculuk için her şey hazırdı. Rota İzmit’ti… E – 5 karayolunda Tuzla’ya varana kadar bir miktar trafikte yoğunluk vardı; ama sonrası çok rahattı. Yaklaşık 1.5 saatte Yalova yolu üzerinde bir belde sapağına vardım. Levha dikkatimi çekti. “ Bahçecik”



Çok güzel bir yol beni bekliyormuş meğer. Bahçecik beldesinin belediyeye ait dinlenme tesisine kapağı attım. “Soğuksu tesisleri”

Harbiden soğuksu tesisleri. Garsondan mönü istedim. Hemen fiyatları kolaçan ettim, gayet uygundu. Fiyatların uygunluğu, karnımın açlığı ve bol oksijenle birleşince krallar gibi bir sofra kurdurdum.

Her şey çok güzeldi. Bir şey haricinde! Keşke yanımda birileri olsaydı… İzmit’te olan bir arkadaşımı aradım o da Istanbul’daymış meğer. Çok vahim bir durum… Motosikletle uğraşan adam bulmak zor, hatun bulmak daha da zor… Bu türden serzenişler kafamda dolaşırken sofranın lezzetli yemekleri önüme gelince, salla şimdi bunları düşünmeyi, diyerek yemeğe yumuldum.

Soğuksu tesislerinden çıkınca motorumu biraz daha kırsal alana süreyim dedim. Köy yollarına girdim. Köy yolları da güzeldi. Ancak mıcırlarla bezeli olduğu için dikkati elden bırakmadan sürdüm. Çok şükür tatsız bir olayla karşılaşmadan, saat 18:00 gibi Yalova yoluna indim…


Nihayet dönüş yolundaydım… Rüzgarın etkisi fazla hissedilmiyordu. Bu etkiden faydalanarak motorumu düz yollarda tam gaz sürdüm. Herhangi bir güvensizlik ya da titreşim hissine kapılmadım. Devir 9000/rpm vites 5 ve ibre 150 km/h hızlarına yaklaştı. Bu rakam şimdi yazarken beni ürkütüyor da o anda dahası olsa insanın basası geliyor. Allah korusun bir aksilik olsa…

Tuzladan sahil yoluna girdim. Zira Gebze’den beri benimle yarışmaya hevesli bir Renault Megane’dan rahatsız olmaya başladım. Sahil yoluna girdim…



Sahil yolunda da motorumun deparını test ettim. Maltepe sapağına gelene kadar kırmızı ışıklardan kalkışlarda resmen uzuyor… Uzuyor uzamasına da; taa ki yanıma 1000 cc race motorları ile bir grup motorcu gelene kadarmış saltanatım. Adamlar uzamak ne kelime resmen ışık hızına çıkıyorlar. Olay şu; kırmızı… Sarı… Yeşil Röarhruuuvvvvvv….Eh, ben de o makineler kadar olmasa da en azından kafeslerin yanında uzamış oldum.
Eve geldiğimde saat 20:00 olup bu kadar az bir zamanda muhteşem bir macera yaşamış olmanın mutluluğu ile motorumdan indim. Sayaca baktığımda 215 km yapmış olduğumu gördüm.

Tekrar görüşmek üzere herkese keyifli seyahatler.

13 Temmuz 2008

Hiç yorum yok: