Yoros Kalesi

Yaklaşık üç haftadır motosiklet yatıyordu. Bugün havanın güzel olmasını fırsat bilerek ben, Oguz ve Hasan yani GV 250, GT 650 ve silverwing 400 ile önce Kadıköy rıhtımda buluştuk. Ardından Beykoz'a da çay içtik. Son olarak da Anadolu Hisarı ve Yoros Kalesi'ne gittik. Doğal olarak havanın güzel olamsını fırsat bilen sadece bizler olmadığımız için yoğun trafiğin olduğu yerlerde zaman zaman motorları boğduk ama totalde güzel gün geçirdik.



Önce Kadıköy rıhtım Haldun Dormen tiyatrosu önünde buluştuk.










Karşılıklı fotoğraflar çekildi. KArar verdik Yoros Kalesine gidecegiz. Sahilden yola koyulduk. Rota; Üsküdar, Kanlıca, Beykoz, Anadolu Hisarı ve Yoros Kalesi...




Ve ilk hedefimiz Kanlıca... Burda Oğuz bize 1 liradan 2 simit ve 1.75 liradan 3 çay ısmarladı. Çaylar berbattı... Simitler de fiyatından dolayı kötüydü. Tarih Çınaraltı Kahvesinde kazıklanmayacaksın da nerde kazıklanacaksın? Ama hava ve manzara şahaneydi.

Bu arada, kutup soğuklarına göre giyinip çıktığım için resimde buharlaşmak üzere olduğumu söyleyeyim. Alt üst termal içlikler pişirdi resmen.




Oğuzcan pahalı simitini yerken. Ama emniyet tedbirlerini elden bırakmaması taktire şayan, değil mi? Simit yerken kaskını da çıkarmayacaktı; ama zor oluyor öyle...








Yoros Kalesinden boğazı izleyen halkım...

Kanlıca'dan çıktık yola. Beykoz'da yemek yiyelim vs diyorduk ama yollar şahaneydi. Beykozda hiç durmadan Anadolu Hisarının virajlı güzel yollarında bulduk kendimizi. Derken Yoros Kalesi...






Ha burda Oğuzcan karizmasına karizma katıyor. O bir Issız Adam.











Yoros Kalesi boğazın karadenize açılma noktasında. Şahane manzarası var. Güney tarafında üzerinde zehirli gazların dolaştığı Şehri İstanbul duruyor. Valla o tarafın fotoğrafını almayı bile düşünmedik. Bahanemiz de hazır, güneş karşıdan geliyor...

Hemen aklımıza geldi... Üçüncü köprüyü buraya yapacaklar. O zaman istanbulun boğaza bakan bakir kalmış bu köşesi de prefabrik villa yığını haline gelecek. Yakındır...


Çiçek böcek de çektik... Benim cep telefonunun kamerasında makro yokmuş bu arada. Çok şey mi istiyorum :)








Bu arada, ben buraya rüyamda gelmiştim. Yeminle... Hem de havadan uçarak gelip ordan boğazı izlemiştim. Yalnız bir fark vardı. Karadeniz boğaza resmen şelale gibi dökülüyordu. İnsanın rüyasında gördüğü yere gitmesi kadar güzel bişey yok.







Bu adamlar nereye bakıyor?








Kalenin adı aklımızda kalır diye epey kafa yorduk. Hasan "yorgo" dan hatırlarım ben dedi. Oğuz direktman "Yoros Kalesi" dedi ve geçti... Benim aklımda ise "Yoros-pu" olarak yer etti... Bi daha da unutmam. :)










Oguzcan yine karizma peşinde...







Biraz da ben karizma yapayım dedim ama saolsun Hasancan tam yere bakarken basmış deklanşöre.

Ayrıca manyak sıcak bir hava vardı. Ve benim alt üst termal içlikler resmen pişirdi...






Yoros kalesine geldik ve canavarları nizami paralel parkla bıraktık. tecrübeli arkadaşlar motorlarını kolayca çıkacak şekilde bırakırken Hasancan acemilik yaptı ve geldiği gibi 650 Gt sini lönk diye parketti.

Bu arada Sinancan sıcaktan duman olmak üzere.






Ben buraya birkaç ay önce can sıkıntısına çıkıp kahvaltı etmeye gelmiştim. Ama üşengeçliğime Yoros Kalesi levhasını gördüm de çıkıp bakmadıydım. Yedim kahyı basıp geldim inime... Ama diyeceksiniz ki "olm sen daha önce gördüğün yerleri rüyanda görüyosun..." nayır bilemediniz. Ben o rüyayı daha önceden görmüştüm... Ehehe.



Biz nereye gittik. Saolsun google earth sayesinde işte gittiğimiz mekan burası.


Önemli not: Dönüş yolunda bütün gün beni fırın buğulama yapan termal içlikler akşam serinliğinde şahane iş çıkardılar. Eve kadar sıcacık geldim.

07 Kasım 2009

Hiç yorum yok: